|
|
|
|
|
 |
|
 |
ÖN SÖZ
Rabbimizin ebedî mesajı yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hadislerinde belirtilen iman ve İslâm gerçeklerini asrımızın anlayışına göre en güzel bir şekilde açıklayan ve ispatlayan Risale-i Nur Külliyatı, yaklaşık bir asırdır okunup anlaşılmaya çalışılıyor.
İlk yazıldığı yıllardan bugüne kadar Risale-i Nur’u okuyanlar çok şiddetli baskılara ve sıkıntılara maruz kaldılar.
Bu yüzden, Risale-i Nur’u okumak isteyen, birçok tehlikeyi, baskıyı ve sıkıntıyı göze almak zorundaydı. Dolayısıyla onu okumak ve anlamak için bir dizi olumsuzluğa katlanmak, bir o kadar sıkıntıyı çekmek gerekiyordu. Bu eserlerin baskısı bile bin bir güçlükle yapıldığı için okumak isteyen bir kimsenin kitap bulması bile zordu. Elle çoğaltıldığı dönemlerde sahip olabilmek için kendi elinizle kendiniz için bir külliyat yazmanız ya da yazan birisinden almanız şarttı. Bırakın eserlerin tümüne sahip olmayı, bir Sözler’e sahip olabilmek bile bir hazine demekti.
Şimdi ise eskiyle kıyaslanmayacak bir rahatlama söz konusu. Artık Risale-i Nur’un tamamını kolayca elde edebilmek mümkün. Üstelik bunları daha iyi anlayabilmek için yardımcı eserlerden CD’lere, güzel okuma mekânlarından internet sitelerine kadar sayısız avantajlarımız var.
Artık bu eserleri elde etmenin ve bulundurmanın bedeli öylesine ağır değil. Büyük bir rahatlama ve imkân bolluğu içinde yüzüyoruz.
Eskilerin Risale-i Nur’u okuyup anlama konusunda çok fazla mazeretleri vardı. Buna rağmen fedakârane hizmet ettiler. Bizimse nefsimizin uydurduğu bahanelerden başka hiçbir mazeretimiz yok.
Eğer iman dersleriyle dostluğumuz yıllardır sürdüğü hâlde bir türlü bu hazinedeki cevherlerin esrarını keşfedememişsek, hata sadece kendimizdedir. Demek ki insanın aklını başından alan muhteşem güzelliklerden uzaklaşmış, ilk günkü heyecan ve cevvaliyetimizi kaybetmişiz.
Çözüm yine bu eserlerin şefkatli kucağına sığınmak, içimizdeki küllenmiş ateşi alevlendirmek, coşkumuzu şahlandırmaktır.
Bu durumda Risale-i Nur’u tanıyan ve okuyup anlama özlemiyle yanıp tutuşanların kendilerine bir hedef ve metot belirleyip ısrarla çalışmalarından başka seçenekleri yok.
Geçen yıllar göz açıp kapayıncaya kadar kaybolup gitti, geleceğin de nasıl bir hızla tükeneceğini biliyoruz. Kendimizi avutmak yerine, bu iman derslerini yeni baştan ve bir yöntem belirleyerek okumaya ne dersiniz?
Bu sorumuza “Evet” diyenler için mütevazı bir metot sunuyoruz. Diyoruz ki, Risale-i Nur’u okumayı ve anlamayı her yerde, her zaman, her fırsatta dile getirelim, âdeta sürekli bir kampanya oluşturalım ve bunu bir şölene dönüştürelim.
Risale-i Nur’dan hissemizin daha çok olduğu günlere ulaşmak ümidiyle Allah’a emanet olun.
Cemil Tokpınar
Önsöz
Yazar: Sorularla Risale, 23-2-2007
Risale-i Nur’u sadece ilmi ve imanı meselelerin ve problemlerin bir çözüm kaynağı olarak değerlendirmek yanlış olur. Belki de onun bu yönü, onda var olan bir çok yönden sadece biridir.
Onun belki de en önemli yönü Rahmeti İlahinin bir davetçisi olmasıdır. (Bunu, herkes kendine göre değerlendirebilir.) Önemli olan; farkında olsanız da olmasanız da, anlasanız da anlamasanız da siz onu okurken Rahmet-i İlahinin kapısını aralıksız çalıyor oluşunuzdur.
Yani siz risale okurken aslında sabırla kutsi bir kapının önünde bekleyip, sürekli kapıyı tıklayan bir insan olarak kendinizi düşünebilirsiniz.
Ama bu hazineden anlam olarak da istifade etmek için 'sözcük sorunu' nu aşmanız gerekli. Aşağıda size sunduğumuz metinleri 2-3 saat dikkatle incelerseniz büyük ölçüde anlama problemini de aşabilirsiniz.
İhlasla bu sabır imtihanını aştığınızda o kapının hem anlama hem de feyiz yönüyle size açıldığını sevinçle göreceksiniz.
Aşağıdaki metinleri hazırlayan ilahiyatçı arkadaşlara teşekkür eder, Say'lerinin meşkûr olmasını Allah(cc)'ın engin Rahmetinden niyaz ederiz.
Türkçe Metinlere Arapça Ve Farsçadan Geçen Kelimeleri Anlama
Risale-i Nur’u sadece ilmi ve imanı
meselelerin ve problemlerin bir
çözüm kaynağı olarak değerlendirmek yanlış olur. Belki de onun bu yönü, onda var olan bir çok yönden sadece biridir.
Onun belki de en önemli yönü Rahmeti İlahinin bir davetçisi olmasıdır. (Bunu, herkes kendine göre değerlendirebilir.) Önemli olan; farkında olsanız da olmasanız da, anlasanız da anlamasanız da siz onu okurken Rahmet-i İlahinin kapısını aralıksız çalıyor oluşunuzdur.
Yani siz risale okurken aslında sabırla kutsi bir kapının önünde bekleyip, sürekli kapıyı tıklayan bir insan olarak kendinizi düşünebilirsiniz.
Ama bu hazineden anlam olarak da istifade etmek için 'sözcük sorunu' nu aşmanız gerekli. Aşağıda size sunduğumuz metinleri 2-3 saat dikkatle incelerseniz büyük ölçüde anlama problemini de aşabilirsiniz.
İhlasla bu sabır imtihanını aştığınızda o kapının hem anlama hem de feyiz yönüyle size açıldığını sevinçle göreceksiniz.
Aşağıdaki metinleri hazırlayan ilahiyatçı arkadaşlara teşekkür eder, Say'lerinin meşkûr olmasını Allah(cc)'ın engin Rahmetinden niyaz ederiz.
Bu çalışma, hiç Arapça veya Farsça bilmeyen bir kişi düşünülerek ele alınmış, elden geldiğince teferruata inilmeden, sadece en çok karşılaşılan belli-başlı kalıplar, bunlar arasındaki anlam irtibatı vs.. yollar göz önüne serilerek “imkana göre en iyiyi yakalama” hedeflenmiştir. Bu şu demektir: Normal şartlarda ancak sözlüğe bakmak suretiyle anlamını bilebileceğiniz pek çok kelimeyi, sözü edilen bazı pratik bilgiler sayesinde, zaten belli oranda bildiğinizi ortaya koyabilmektir. Bu sağlanabildiği takdirde; normalde sanki yabancı dilde bir metni okuyor gibi sürekli sözlüğe bakma ihtiyacı hissettiğiniz bir Risale veya Pırlanta sayfasında, zamanla daha da az kelimeye bakmakla yetinecek; gözünüzde dağ gibi büyütüp “Anlayamıyoruz ki!” diyerek kendinize işkence haline getirdiğiniz bir işten zevk alır duruma geleceksiniz inşallah.
İlk Kurâ’n öğrenmeye başladığımız günleri hatırlayalım. Arapçada harfler ve harekeler var. Harekeler harf değil normalde.. Ama Arapça bir kelimeyi Türkçe yazacak olsak o harekelerin karşılığını da yazarız. Yani üstün, ötre ve esre için A-e, u-ü, ı-i seslerini.. Bu şu demektir: Türkçe olarak yazılmış Arapça kelimelerdeki bu harfler %90 harekedir ve kelimenin asıl harflerinden biri değildir. Yani asıl harfleri bulmak istiyorsak sesli harfleri çıkartıp, kalanlar üzerinde düşünmeliyiz. Peki asıl harfleri bulup ne yapacağız? Arapçada aynı kökten gelen bütün kelimelerde bu asıl harfler olmak zorunda.. yani bunlardan birinin anlamını bilmek, büyük oranında diğerlerini de bilmeyi sağlayacak. (Tabii ki kelime yapılarını bilmenin de bunda payı var; yeri geldiğinde bahsedilecek.)
Şimdi bir misâlle konuya girebiliriz:
Meselâ: Arapça “أَذْكَارْ” kelimesini Türkçe harflerle “ezkâr” şeklinde ifade ederiz. Bu kelimedeki ünlü harfler olan “e” ile “a” harfleri, harekeleri ifade ettiğinden, kök harflerini yani asıl harfleri bulmak için bu harfleri kaldırıyoruz, geriye kalan “z-k-r” harflerinin asıl kök harfleri olduğunu buluyoruz.
İşte buradan itibaren pratiğe başlıyor ve kendimize soruyoruz:
“Ben bu kelimenin manasını biliyor muyum? Hayır.. Peki bilemez miyim?”
Bakalım: Kelimenin kök harfleri olan “z-k-r” harfleri bana bir şeyler çağrıştırıyor mu? Düşünüyorum ve anlamını bildiğim “zikir” kelimesi aklıma geliyor. O halde zikirle ilgili bir manası olabilir diye tahmin ediyorum. Peki doğru mu? Evet, %100 doğru.. Tamam “ezkâr” zikirle ilgili bir kelime.. iyi ama tam olarak ne? İşte bunu bilebilmek için bazı pratik bilgilere ihtiyaç var. Fakat, bilmediğim bir sürü kelime var ve ben her kelimede bu kadar bilgiyle uğraşırsam bu işin astarı yüzünü geçer; daha zor hale gelir. Böyle yapacağıma yine babadan kalma usûlle her kelimenin anlamını görmek için sözlüğe bakarım daha kestirme...
Hayır! Tam aksine... düşündüğünüz şekilde olursa her kelimeye sözlüğe bakmak lazım ve hem de anlamını tam ezberleyene kadar sözlüğe her defasında yeniden bakmak lazım. Fakat sözünü ettiğimiz pratik bilgiler sayesinde; yeni karşılaştığınız bir kelimede küçük bir dikkat, basit bir fikir jimnastiğiyle, aynı kökten gelen bildiğiniz bir başka kelimeyle yakınlıklar kuracak ve anlamı büyük oranda doğru bir şekilde tahmin edebileceksiniz. Bu metodu kullandıkça bilmiyorum zannettiğiniz pek çok kelimeyi bildiğinizi görecek; daha hızlı ve daha iyi anlayacak, anladıkça kelime hazinenizi zenginleştireceksiniz. Hatta daha da ötesi, belli oranda Arapça biliyor olacak; Arapça öğrenmeye karar verirseniz geniş bir kelime hazinesine sahip olarak başlayacaksınız.
Bu misâli çoğaltmak mümkün. Meselâ aşağıdaki tabloda bilinmeyen bazı kelimeler ve karşısında onların çağrıştırdığı (aynı kökten gelen) başka kelimeler verilmiştir. Böylelikle bilinmeyen kelimenin, bildiğiniz bir kelimeyle en azından yakın veya ilgili bir anlamı olduğu anlaşılabiliyor.
Bilinmeyenler
|
Bilinenler
|
icbâr
|
mecbur
|
idhâl
|
dahil
|
teşkîl
|
şekil
|
muhârebe
|
harp
|
mükâleme
|
kelâm
|
intikâl
|
nakil
|
iktidâr
|
kudret
|
tekebbür
|
kibir
|
teşekkül
|
şekil
|
tecâhül
|
cahil
|
tekâmül
|
mükemmel
|
temâyül
|
meyil
|
istihkâr
|
hakaret
|
Bilinmeyenler
|
Bilinenler
|
istimdâd
|
medet
|
mürettib
|
tertip
|
münekkid
|
tenkit
|
müsekkin
|
teskin
|
muhârip
|
harp
|
muhâbir
|
haber
|
muhâtap
|
hitap
|
müftehirâne
|
iftihar
|
müttefik
|
ittifak
|
müstehzî
|
istihzâ
|
istimdât
|
medet
|
istintâc
|
netice
|
istihsâl
|
mahsul
|
Tabloda, yakın anlamdaki kelimenin tahmini her zaman çok kolay olmayabilir tabii ki. Fakat en fazla kullanılan kelime yapıları hakkında birazcık bilgi sahibi oldukça bunun daha da kolaylaştığı görülecektir.
Bu çalışmada hareket noktamız, Türkçe harflerle yazılmış metinler olacaktır. Bir miktar Farsçadan ve ağırlıklı olarak da Arapçadan alınmış kelimelerin yoğunca yer aldığı Türkçe metinler... Dolayısıyla bu çalışma Türkçe metinler üzerinden yapılacak, Arapça yazılışlara sadece ihtiyaç oldukça yer verilecektir.
Türkçe bir metinde Arapça ve Farsçadan geçmiş kelimelerin genel yapısına göz atmakla başlayalım:
Bu kelimeler ya isim ya fiil ya da bunlardan türetilmiş yeni kelimelerdir. Bunların anlamını bilmek 2 yolla olabilir: Ya doğrudan sözlük yardımıyla.. veyahut da aynı kökten gelmiş ve anlamı bilinen bir başka kelimeyle karşılaştırmak suretiyle... Yukarıda da bahsedildiği gibi “doğrudan sözlük yardımıyla anlam öğrenme” metodu, bu çalışmanın çerçevesine girmiyor. O halde 2. şık üzerinde durmamız gerekiyor. Yani “aynı kökten gelmiş ve anlamı bilinen bir başka kelimeyle karşılaştırmak.”
Şu durumda, yeni karşılaştığımız bir kelimenin %90 ihtimalle Arapçadan, %10 ihtimalle de Farsçadan geçmiş olduğu ihtimaliyle işe başlayabiliriz. Bundan sonraki adım; “kelimenin kök harflerini tahmin edebilmek” ki bu, çok önemli bir husus. Çünkü bu kökten gelen hemen bütün kelimelerde aynı harfler yer almakta. Yani sadece kök harflerini doğru tespit etmekle, aynı kökten gelen pek çok kelimenin anlamı hakkında en az %50 doğru tahminde bulunabileceksiniz. Peki kalan kısmı? Yani daha doğru bilgiye nasıl ulaşabiliriz? İşte bu da büyük ölçüde şuna bağlı: “Kelimenin yapısını bilmek.” Buraya kadarki işlemler uzmanlık istemiyor. Ve bütün bu uzmanlık istemeyen kısımlar işin %80-90’ını oluşturduğundan, uzmanlık isteyen kısmın ise %20’yi geçmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
İşte şimdi, uzmanlık gerektirmeyen ve bize en az %80 çözüm getirecek olan pratik bilgilere başlayabiliriz:
Çoğul ( Arapça’da Türkçeden farklı olarak; tekil ve çoğul arasında “tesniye” vardır ki “iki” adet olan şeyleri ifade eder. “Tarafeyn=İki taraf” gibi. Fakat bunun Türkçe metinlerde kullanımı yok denecek kadar azdır.)
Karşılaştığımız kelimenin çoğul olduğunu 2 şekilde anlayabiliriz:
1-Sonu –ât ile bitiyorsa: (Arapça’da –ûn, –în, Farsça’da –ân ekleri de çoğul yapmakta kullanılıyor. Ancak Türkçe’de bunların kullanımı yok denecek kadar az. Siyasiyyûn, hâzırûn, mukarrabîn, dâllîn, muallimîn, müslimân.) Bu eki atıldığında geriye tekil bir kelime kalıyorsa, %99 bu kelime onun çoğuludur: İhtiyâcât, mevcudât, zulümât, temsilât, mucizât, vukûât...
Sadece bu kadarcık bir bilgiyle, bilmiyorum zannettiğiniz pek çok kelimenin, aslında bildiğiniz bir kelimenin çoğulu olduğunu fark edeceksiniz.
2-Arapçada bir kurala göre yapılan çoğul kalıplardan birine uyuyorsa.
Arapçada oldukça fazla çoğul kalıbı vardır. Bunların belli başlıları, bazı misâlleriyle birlikte aşağıda tablo halinde verilmiştir. Ancak bu kalıpların doğru bir şekilde ezberlenmesi ve pratikte kullanılması oldukça zordur. Bu zorluğa girmek yerine, işin çok kolay tarafını kullanalım. Tabloda da dikkatten kaçmayan bu önemli nokta şudur: Kelimelerin tekil ve çoğul hallerindeki sessiz harfler çok azı hariç aynıdır. Değişen sadece sıralama ve araya giren sesli harflerdir. Zaten çok kullanılan kalıplara biraz dikkat edildiği takdirde, zamanla o kalıptaki bir kelimenin çoğul olduğuna kesin bir şekilde hükmedilmeye başlanacaktır.
Burada bizim yapacağımız; çoğul olduğunu tahmin ettiğimiz bir kelimenin sessiz harflerinden hareketle, aynı sessiz harflerin yer aldığı tekil halini bulabilmek.
Vezin
|
Çoğul
|
Tekil
|
Ef’âl (أَفْعَالْ)
|
ahkâm
|
hükm
|
|
ezvâk
|
zevk
|
|
esbâb
|
sebeb
|
|
evhâm
|
vehim
|
|
aksâm
|
kısım
|
|
ecdâd
|
cedd
|
|
ağyâr
|
gayr
|
Fuûl (فُعُولْ)
|
ulûm
|
ilm
|
|
fünûn
|
fenn
|
|
kubûr
|
kabir
|
|
mülûk
|
melik
|
|
nüfûs
|
nefs
|
|
usûl
|
asl
|
|
ukûl
|
akl
|
|
umûr
|
emr
|
Fualâ (فُعَلاَء)
|
fukarâ
|
fakir
|
|
cühelâ
|
cahil
|
|
hükemâ
|
hâkim
|
|
vüzerâ
|
vezir
|
|
gurebâ
|
garib
|
|
ulemâ
|
âlim
|
|
ukâlâ
|
âkıl
|
|
ruesâ
|
reîs
|
|
ümerâ
|
emîr
|
Ef’ile (أَفْعِلَة)
|
emsile
|
misâl
|
|
Es’ile
|
suâl
|
|
emkine
|
mekan
|
|
ezmine
|
zaman
|
|
esliha
|
silah
|
|
elbise
|
libas
|
Ef’ilâ (أَفْعِلاَء)
|
enbiyâ
|
nebî
|
|
evliyâ
|
velî
|
|
eşkiyâ
|
şakî
|
|
ağniyâ
|
ğanî
|
Mefâil (مَفَاعِلْ)
|
mesâcid
|
mescid
|
|
makâsıd
|
maksad
|
|
memâlik
|
memleket
|
|
mesâkin
|
mesken
|
Feâil (فَعَائِلْ)
|
hakâik
|
hakikat
|
|
resâil
|
risale
|
|
fezail
|
fazilet
|
|
akâid
|
akîde
|
Fuul (فُعُلْ)
|
kütüb
|
kitab
|
|
rusül
|
resul
|
|
turuk
|
tarik
|
|
sübül
|
sebîl
|
Fual (فُعَلْ)
|
ümem
|
ümmet
|
|
cümel
|
cümle
|
Fu’’âl (فُعَّالْ)
|
tüccâr
|
tacir
|
|
tullâb
|
tâlib
|
|
füccâr
|
fâcir
|
|
hukkâm
|
hâkim
|
Fiâl (فِعَالْ)
|
ricâl
|
racül
|
|
cibâl
|
cebel
|
Fial (فِعَلْ)
|
niam
|
nimet
|
|
fiten
|
fitne
|
|
ilel
|
illet
|
Feale (فَعَلَة)
|
kefere
|
kâfir
|
|
aceze
|
âciz
|
|
amele
|
âmil
|
Ef’ul (أَفْعُلْ)
|
enfüs
|
nefs
|
|
encüm
|
necm
|
Efâ’il (أَفَاعِلْ)
|
ekâbir
|
ekber
|
|
esâfil
|
esfel
|
Efâîl (أَفَاعِيلْ)
|
esâtîr
|
üsture
|
Fevâil (فَوَاعِلْ)
|
kavâid
|
kâide
|
|
avâlim
|
âlem
|
|
cevânib
|
cânib
|
|
şevâhid
|
şâhid
|
Tefâîl (تَفَاعِيلْ)
|
tesâvîr
|
tasvir
|
|
temâsîl
|
timsâl
|
|
tesâbîh
|
tesbîh
|
|
tevârîh
|
tarih
|
Fi’lân (فِعْلاَنْ)
|
sıbyân
|
sabî
|
|
ihvân
|
ahî
|
Masdar (fiil isimler)
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
Arapça fiiller Türkçede fiil olarak kullanılmazlar. Onun yerine masdar halleri Türkçe’de genelde isim olarak kullanılırlar. Bu yüzden Arapça fiil çekimleri bu çalışmanın dışında kalmaktadır. Burada sadece değişik fiil yapılarının mastar kalıpları üzerinde durulacaktır.
En kolay anlaşılacak masdar, bir kelimenin sonuna –iye/–iyet getirilerek yapılan “yapma masdar”dır. Sonunda bu eklerin olduğu bir kelime genelde mastardır: Cahil-cahiliye, Mesul-mesuliyet, Bedevi-bedeviyet, Sâfi-sâfiyet.
Bunun dışındaki masdarlar, değişik fiil yapılarının bir kurala bağlı mastarlarıdır. Bunlar hakkında fikir edinmek için şu temel bilgilere ihtiyaç bulunmaktadır:
Arapça kelimelerdeki kök harflerine aslî harf denir. Arapça kelime kökleri üç, dört veya beş aslî harf ihtiva ederler. Dörtlü ve beşli kökler çok azdır. Köklerin tamamına yakını üçlüdür. Fiilin herhangi bir harf ilave edilmemiş hâline “mücerred (ilâvesiz) fiil” denir. Arapçada pek çok kelime bu köklerden türetilerek elde edilir. Yeni kelimeler türetilirken, kelimenin kalıbına ve kurala göre bazı yeni harfler eklenir ki bunlara zâit (ilâve) harfler denir. Bunlar eklenmek suretiyle elde edilen yeni kalıptaki fiillere “mezîd (ilâveli) fiil” adı verilir.
Mücerred (ilâvesiz) fiil masdarları
Feâlet (فَعَالَة)
|
selâmet
nedâmet
nezâfet
letâfet
sadâkat
sarâhat
melâhet
şecâat
denâet
|
Fiâlet (فِعَالَة)
|
şikâyet
rivâyet
kırâat
zirâat
hilâfet
ticâret
imâmet
riyâset
|
Fuûlet (فُعُولَة)
|
suhûlet
suûbet
hükûmet
husûmet
|
Fuûl (فُعُولْ)
|
huzûr
hücûm
hurûc
usûl
tulû’
vücûd
|
Fa’l (فَعْلْ)
|
emr
kesb
katl
fehm
zann
|
Fealân (فَعَلاَنْ)
|
cereyân
heyecân
cevelân
feyezân
halecân
|
Fi’l (فِعْلْ)
|
ilm
fikr
hiss
|
Fu’l (فُعْلْ)
|
hükm
şükr
zulm
|
Faal (فَعَلْ)
|
talep
ferah
kerem
zarar
gazap
|
Mef’alet (مَفْعَلَة)
|
merhamet
maslahat
mes’ele
|
Mef’ilet (مَفْعِلَة)
|
ma’rifet
mev’ize
|
Fial (فِعَلْ)
|
sıgar
kiber
sikal
|
Fa’let (فَعْلَة)
|
rahmet
nedret
kesret
|
Fi’let (فِعْلَة)
|
hidmet (hizmet)
ni’met
iffet
|
Fu’let (فُعْلَة)
|
kudret
sür’at
hürmet
|
Faâl (فَعَالْ)
|
kemâl
karâr
|
Fiâl (فِعَالْ)
|
firâr
visâl
ikâb
|
Fuâl (فُعَالْ)
|
suâl
türâb
|
Fa’lûlet (فَعْلُولَة)
|
gaybûbet
beytûtet
şeyhûhat
|
Fi’lân (فِعْلاَنْ)
|
fıkdân
irfân
nisyân
|
Fu’lân (فُعْلاَنْ)
|
şükrân
küfrân
hüsrân
|
Faîl (فَعِيلْ)
|
enîn
yemîn
|
Faûl (فَعُولْ)
|
kabûl
|
Tef’âl (تَفْعَالْ)
|
tekrâr
ta’dâd
|
Mef’il (مَفْعِلْ)
|
mantık
mevlid
mevhib
|
Tabloda kelimenin aslî kök harfleri renkli ve kalın yapılmıştır. Bilmiyor dahi olsak bu KÖK HARFLERİNİ BULMAK bakın ne kadar kolay:
Kelimenin en sonundan sırayla 3 sessiz harfi (aradaki çiftler tek sayılır) tespit ediyoruz; işte bu kadar. Bunların baştan 1.’si kelimenin ilk kök harfini, 2.’si 2., 3.’sü de 3. kök harfini gösterir.
Bu kurala uymayan sadece şudur: Bazı masdarların sonundaki –ât, –et, –ân ekleri kalıp gereği zâit harf olduklarından, onlar sayılmadan geçilmesi lazım. Bir de Arapça kelime kökünde aslî harflerden olan “ع=Ayn” ve “أ=Elif” harflerinin cezimli hâlleri Türkçede yazılırken genelde (’ = apostrof) ile ifade edildiğinden onlar da aslî harflerden sayılmalıdır.
Yanıltacak husus: Ayrıca “ع=Ayn” ve “أ=Elif” harfleri “a, e, u, ü” harfleriyle ifade edilebildiğinden aslî harf karşılığı kullanılan bu harfler hareke zannedilip hesaptan ayrı tutulursa hesap yanlış çıkar. Ama kelimenin aslını tam olarak bilmek uzman işi olduğuna göre, yapacak bir şey yok tabii ki.
Mezîd (ilâveli) fiil masdarları
Bu mastarlar üçlü köklerden bir kurala bağlı olarak türetilmiş mastarlardır. En yaygın sekiz kalıbı vardır.
Bunlar:
|
İf’âl (إِفْعَالْ)
|
Tef’îl (تَفْعِيلْ)
|
Müfâale (مُفَاعَلَة)
|
İnfiâl (اِنْفِعَالْ)
|
Masdar
|
İcbâr
İdrâk
İdhâl
|
Teşkîl
Tahsîn
Te’dîb
|
Muhârebe
Mükâleme
Münâkaşa
|
İnkılâb
İnşirâh
İntihâr
|
|
İftiâl (اِفْتِعَالْ)
|
Tefe’’ul (تَفَعُّلْ)
|
Tefâul (تَفَاعُلْ)
|
İstif’âl (اِسْتِفْعَالْ)
|
Masdar
|
İntikâl
İktidâr
İftihâr
|
Tekebbür
Tahakkuk
Teşekkül
|
Tecâhül
Tekâmül
Temâyül
|
İstihkâr
İstiklâl
İstimdâd
|
Tabloda ilk bakışta dahi gözden kaçmayan bir husus şudur: Aynı kalıptaki bütün kelimelerin harf sayıları eşittir. Aslî kök harflerinin sıralaması da birbiriyle tamamen aynıdır.
Kök harflerini bulma konusunda yukarıda verilen ölçü burada da aynen geçerlidir. Burada kurala uymayan sadece şu vardır: İftiâl (اِفْتِعَالْ) kalıbında sondan 3. sessiz harf olan “t” harfi, kalıp gereği yer alan bir zâit harf olduğundan, aslî harf o değil, onun solundakidir.
İf’âl (إِفْعَالْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
İcbâr
|
Mecbur etmek
|
Mecburiyet
|
İdhâl
|
Dahil etmek
|
Duhûl, dehâlet
|
İhrâc
|
Harice çıkarmak
|
Hurûc, istihrac
|
İhzâr
|
Hazır etmek
|
Huzur
|
İfhâm
|
Fehmettirmek
|
Mefhum
|
İntâk
|
Nutuk attırmak
|
İstintak
|
İdrâk
|
Derk etmek
|
Müdrik, istidrâk
|
Îmân
|
Îmân etmek
|
Mü’min
|
Îkâz
|
Îkâz etmek
|
Teyakkuz
|
Îcâd
|
Îcâd etmek (vücud vermek)
|
Mûcit
|
İfnâ
|
Fânî yapmak
|
Fenâ, fâni, tefânî
|
İcrâ
|
İcrâ etmek
|
Cârî, cereyân
|
İrzâ
|
Râzı etmek
|
Rıza, razı
|
İrâde
|
Murâd etmek
|
Mürid, murad
|
İcâzet
|
Cevâz vermek
|
Câiz, cevaz,
|
Tef’îl (تَفْعِيلْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
Teşkîl
|
Şekillendirmek
|
Şekil
|
Ta’lîm
|
İlimlendirmek (öğretmek)
|
İlim, âlim, malum,
|
Te’dîb
|
Edeplendirmek
|
Edep
|
Tasnîf
|
Sınıflandırmak
|
Sınıf, musannif
|
Tahsîn
|
Hüsünlendirmek
(güzelleştirmek)
|
Hüsün
|
Tekbîr
|
Büyük saymak, büyültmek
|
Kebîr, ekber, kübrâ
|
Tasğîr
|
Küçük saymak, küçültmek
|
Sağîr, asğar, suğrâ
|
Tekmîl
|
Kemâle erdirmek (sonlandırmak)
|
Kemâl, kâmil, mükemmel
|
Takrîb
|
Yaklaştırmak
|
Takrîben, karâbet
|
Tecziye
|
Cezalandırmak
|
Ceza
|
Tesviye
|
Seviyeyi düzeltmek
|
Seviye
|
Tasfiye
|
Saflaştırmak
|
Sâfî
|
Müfâale (مُفَاعَلَة) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
Muharebe
|
Harb etmek (savaşmak)
|
Harp, muharip
|
Mükâleme
|
Kelâm etmek
|
Kelime, kelâm, tekellüm
|
Mükâtebe
|
Kitâbetleşmek (yazışmak)
|
Kitap, kitabet, mektep, kütüphane
|
Mukâtele
|
Kıtâle girişmek (ölümüne savaşmak)
|
Katl, kıtâl, kâtil, maktûl
|
Müsâvât
|
Aynı seviyeye gelme
|
Seviye, müsavi, tesviye
|
İnfiâl (اِنْفِعَالْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
İncizâp
|
Cezbeye kapılmak
|
Cezbe, câzibe, meczup
|
İnkısâm
|
Kısımlara ayrılmak
|
Kısım, taksîm
|
İnfitâh
|
Fetholmak, açılmak
|
Fetih, fâtih
|
İnşikâk
|
Şakkolmak (yarılmak)
|
Şakk-ı kamer
|
İftiâl (اِفْتِعَالْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
İntişâr
|
Neşr olmak (yayılmak)
|
Neşir, nâşir
|
İctimâ’
|
Cem’ olmak (toplanmak)
|
Câmi
|
İctihâd
|
Cehd etmek (çabalamak)
|
Cihâd, müctehid
|
İktidâr
|
Kudret sahibi olmak
|
Kudret, kâdir, muktedir
|
İftihâr
|
Fahirlenmek (övünmek)
|
Fahir, müftehir, tefahhur
|
İttihâd
|
Vahdet (birlik) sağlamak
|
Vâhid, vahdet, tevhid
|
İttifâk
|
Vifâk (uyum) sağlamak
|
Vifak, muvafakat
|
İbtidâ
|
Başlamak
|
Mübtedi
|
İntihâ
|
Bitirmek
|
Müntehi
|
İhtiyâc
|
Muhtaç olmak
|
Muhtaç
|
Iztırâr
|
Muztarr (çaresiz) kalmak
|
Zarar, muztarr
|
Tefe’’ul (تَفَعُّلْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
Tekebbür
|
Kibirlenmek
|
Kibir, mütekebbir
|
Tahakkuk
|
Gerçekleşmek
|
Hak, hakikat, muhakkak
|
Teşekkül
|
Şekillenmek
|
Şekil
|
Ta’allüm
|
İlme ulaşmak (öğrenmek)
|
İlim, malum, âlim
|
Tahattur
|
Hatırlatmak
|
Hatır
|
Temennî
|
Temenni etmek
|
|
Tefâul (تَفَاعُلْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
Temâyül
|
Meyletmek
|
Meyil
|
Tecâhül
|
Câhil görünmek
|
Cahil, cehalet
|
Tekâmül
|
Kemâl bulma, olgunlaşma
|
Kâmil, mükemmel
|
Tenâsüp
|
Münasip olma
|
Nasip, münasip, tensip
|
Telâzum
|
Biri diğerine lâzım olmak
|
Lazım, lüzûm, iltizam
|
Tedâvî
|
Devâ için çalışmak
|
Devâ
|
İstif’âl (اِسْتِفْعَالْ) kalıbı
Masdar
|
Anlamı
|
Yakın kelimeler
|
İstihkâr
|
Hakir görme
|
Hakir, hakaret
|
İstihsâl
|
Hâsıl etme
|
Hâsıl, mahsul
|
İstintâc
|
Netice çıkarma
|
Hâsıl, mahsul
|
İstihrâc
|
Çıkarımda bulunma
|
Hâriç, hurûc
|
İstimdâd
|
Meded isteme
|
Medet, imdat
|
İstihfâf
|
Hafife alma
|
Hafif, tahfîf
|
İstintâk
|
Nutka zorlama (sorgulama)
|
Nutuk, nâtık
|
İstimlâk
|
Birinin mülkünü satın alma
|
Mülk, mülkiyet, temlik, müstemleke
|
İstifâde
|
Faydalanmak
|
Fayda, müstefîd
|
İstibkâ
|
Bekâsını istemek
|
Bâki, bekâ
|
İstîfâ
|
Affını istemek
|
Aff, mustafî
|
İsm-i fâil
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
Fiilin sahibini belirtmek için kullanılan kalıptır. “Fetih” fiilinin ism-i fâili “Fâtih=fetheden”, “Muharebe” fiilinin ism-i fâili “muharib=harbeden” olur. Ancak unutmayın; her fiilin ism-i fâili olacak diye bir kural yok.
a. Mücerred (ilâvesiz) fiillerde
Bütün üçlü mücerred fiillerin ism-i fâilleri “فَاعِلْ=fâil” vezninde olur. 1. kök harfinden sonra bir elif eklenerek yapılır. Türkçedeki yansıması şöyledir:
İsm-i fâil
|
Kök
|
fâtih
|
fetih
|
câhil
|
cehl
|
sâlim
|
selâmet
|
nâdim
|
nedâmet
|
sâdık
|
sadâkat
|
tâcir
|
ticâret
|
hâzır
|
huzûr
|
hâric
|
hurûc
|
kâtil
|
katl
|
hâkim
|
hükm
|
şâkir
|
şükr
|
zâlim
|
zulm
|
tâlip
|
talep
|
sâlih
|
maslahat
|
nâdir
|
nedret
|
hâdim
|
hidmet (hizmet)
|
kâdir
|
kudret
|
kâmil
|
kemâl
|
vâsıl
|
visâl
|
şâkir
|
şükrân
|
kâfir
|
küfrân
|
sâil
|
suâl
|
ârif
|
irfân
|
âşık
|
aşk
|
sâik
|
sevk
|
ârif
|
ma’rifet
|
vâiz
|
mev’ize
|
cârî
|
cereyân
|
râvî
|
rivâyet
|
kâri
|
kırâat
|
âlim
|
|
Dörtlü mücerred fiil olan “fa’lele”nin ism-i fâili “مُفَعْلِلْ=müfa’lil” vezninde olur. Türkçedeki yansıması şöyledir:
İsm-i fâil
|
Kök
|
mütercim
|
terceme
|
müvesvis
|
vesvese
|
b. Mezîd (ilâveli) fiillerde
Aşağıdaki tabloda her kalıptan bir miktar ism-i fâil gösterilmiştir. Ancak unutmayın; her fiilin her kalıptan ism-i fâili olamaz, bazılarının olsa bile kullanımda yok gibidir. Zaten bizim işimiz de her fiilin her kalıbını bulmak değil, doğru kullanılmış bir kalıptaki kelimenin anlamını bulmak. Dolayısıyla mevdudun üzerinden gideceğimize göre problem yok demektir.
|
İf’âl
(إِفْعَالْ)
|
Tef’îl
(تَفْعِيلْ)
|
Müfâale
(مُفَاعَلَة)
|
İnfiâl
(اِنْفِعَالْ)
|
İsm-i
fâil
|
Muhbir
Muhlis
Müflis
Müfsid
Müşrik
Muhsin
Mücbir
Müdrik
Müdhil
Muzırr
Mu’cib
Mu’ciz
Mûcid
Mukîm
Mürîd
|
Müşebbih
Muhassin
Münakkış
Müderris
Müfettiş
Mübelliğ
Müeddib
|
Muhârib
Mutâbık
Müdâhil
Müdâfi’
|
Münkalib
Münşerih
Müntesib
|
|
İftiâl
(اِفْتِعَالْ)
|
Tefe’’ul
(تَفَعُّلْ)
|
Tefâul
(تَفَاعُلْ)
|
İstif’âl
(اِسْتِفْعَالْ)
|
İsm-i
fâil
|
Müntakil
Muktedir
Müftehir
Muktebis
Mu’teriz
Mu’tedil
|
|
|
|
İsm-i mef’ûl
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
Fiilden etkileneni belirtmek için kullanılan kalıptır. “Cehl” fiilinin ism-i mef’ûlü “mechûl=bilinmeyen”, “tescil” fiilinin ism-i mef’ûlü “müseccel=tescil edilmiş” gibi. Ancak unutmayın; her fiilin ism-i mef’ûlü olacak diye bir kural yok.
a. Mücerred (ilâvesiz) fiillerde
Bütün üçlü mücerred fiillerin ism-i mef’ûlleri “مَفْعُولْ=mef’ûl” vezninde olur. 1. kök harfinin başına “mim”, son harfinden evvel de “vav” ilâvesiyle yapılır. Türkçedeki yansıması şöyledir:
İsm-i fâil
|
Kök
|
mechûl
|
cehl
|
ma’lûm
|
ilm
|
mahdûd
|
hadd
|
masdûk
|
sadâkat
|
maktûl
|
katl
|
mahkûm
|
hükm
|
meşkûr
|
şükr
|
mazlûm
|
zulm
|
matlûp
|
talep
|
meşkûr
|
şükrân
|
mes’ûl
|
suâl
|
me'mûr
|
emr
|
me'zûn
|
izn
|
ma’rûf
|
irfân
|
ma’dûd
|
add
|
ma’şûk
|
aşk
|
Dörtlü mücerred fiil olan “fa’lele”nin ism-i mef’ûlü “مُفَعْلَلْ=müfa’lel” vezninde olur. Türkçedeki yansıması şöyledir:
İsm-i mef’ûl
|
Kök
|
mücevher
|
cevhere
|
müdebdeb
|
debdebe
|
mutantan
|
tantana
|
b. Mezîd (ilâveli) fiillerde
|
İf’âl (إِفْعَالْ)
|
Tef’îl (تَفْعِيلْ)
|
Müfâale (مُفَاعَلَة)
|
İnfiâl (اِنْفِعَالْ)
|
İsm-i mef’ûl
|
Mücber
Müsbet
Müsned
Müdhal
Muhkem
Mühmel
Münker
Murâd
|
Münakkaş
Mücessem
Müşekkel
Müeddeb
|
Muhâtab
|
?
|
|
İftiâl (اِفْتِعَالْ)
|
Tefe’’ul
(تَفَعُّلْ)
|
Tefâul (تَفَاعُلْ)
|
İstif’âl (اِسْتِفْعَالْ)
|
İsm-i mef’ûl
|
Muktebes
Mükteseb
Mu’temed
|
Mütehayyer
Mütehayyel
|
?
|
Müstahkar
Müstahdem
Müstehakk
Müstemedd
Müstefâd
|
İsm-i mekan
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
Bir fiilin işlendiği yeri gösteren isimlerdir. “مَفْعَلْ=mef’al” veya “مَفْعِلْ=mef’il” vezninde olur. Türkçedeki yansıması şöyledir:
İsm-i mekân
|
Kök
|
mekteb
|
kitâbet
|
meslek
|
sülûk
|
medrese
|
ders
|
mahkeme
|
hukm
|
menzil
|
nüzûl
|
mescid
|
secde
|
meclis
|
cülûs
|
İsm-i mensûb
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
İsm-i mensûb, bir şeye mensup olmayı veya ilgili bulunmayı ifade eder. Arapça ismin sonuna şeddeli bir “يّ=yâ” eklemek suretiyle elde edilir. Türkçede metinde ise, kelimenin sonuna –î eklenmiştir (sonda sesli bir harf var idiyse o kaldırılır).
İsm-i mekân
|
Mânâsı
|
Mekkî
|
Mekkeli
|
Nursî
|
Nurs’lu
|
Şemsî
|
Şems’le ilgili
|
Kamerî
|
Kamer’le ilgili
|
Rahmânî
|
Rahmân’a ait
|
Manevî
|
Manaya ait olan
|
Mecazî
|
Mecaza ait olan
|
Mübalağa sigası
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
Bunlar mübalağa (yalan değil pekiştirme) ifade ederler. Meselâ “Râzık” sadece “rızık veren” iken “Rezzâk” kelimesi, “bol ve sınırsız verme” gibi anlamları da katar. Başlıca vezinleri:
Fa’âl (فَعَّالْ)
|
Rezzâk
Vehhâb
Cerrâh
Hammâl
Sehhâr
Dessâs
|
Fe’âle (فَعَّالَة)
|
Allâme
Fehhâme
|
Faîl (فَعِيلْ)
|
Alîm
Rahîm
Kerîm
|
Fa’ûl (فَعُولْ)
|
Sabûr
Sadûk
Şekûr
|
Fi’’îl (فِعِّيلْ)
|
Sıddîk
|
Fuâl (فُعَالْ)
|
Şücâ’
|
Mif’îl (مِفْعِيلْ)
|
Miskîn
|
İsm-i tafdîl
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
“أفْعَلْ=ef’al” vezninde olur.
Ef’al (أَفْعَلْ)
|
Echel (en/daha cahil=bilgisiz)
Eslem (en/daha sâlim=selâmetli)
Elzem (en/daha lazım=lüzumlu)
Elyak (en/daha layık=liyâkatli)
Esfel (en/daha süflî=sefîl)
Ekber (en/daha kebîr=büyük)
Ekser (en/daha kesîr=çok)
Asğar (en/daha sağîr=küçük)
Esahh (en/daha sahih=sıhhatli)
Ekall (en/daha kalîl=az)
Eşedd (en/daha şedîd=şiddetli)
Evlâ (en/daha velî=yakın)
A’lâ (en/daha alî=yüce, iyi)
|
Kelimenin Sonuna Gelen Farsça Ekler
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
–dân: âlet ismi yapar.
şam-dân (mumluk), çay-dân (çaydanlık), nemek-dân (tuzluk)
–sitân, –istân: yer ismi yapar.
Gül-istân, bahar-istan
–zâr: yer ismi yapar.
Çemen-zâr (çimenlik), gül-zâr (gül bahçesi)
–gede: yer ismi yapar.
Mey-gede (meyhane), ateş-gede (ateş mabedi, ateşlik)
–sâr: yer ismi yapar.
Kuh-sâr (dağlık), çeşme-sâr (çeşmelik)
–bân: meslek sahibi ve muhafaza edici isimler yapar.
Bağ-bân (bahçıvan), nigeh-bân (bekçi), saye-bân (gölgelik, şemsiye)
–mend: sıfat yapar.
Hıred-mend (akıllı), hüner-mend (hünerli)
–vend: sıfat yapar.
Hudâ-vend (sahip, malik, efendi)
–vâr, –ver: sıfat yapar.
Ümid-vâr (ümitli), nam-ver (namlı)
–yâr: sıfat yapar.
Baht-yâr (talihli), huş-yâr (akıllı, uyanık)
–veş: benzerlik ekidir.
Meh-veş (ay gibi), saye-veş (gölge gibi)
–âsâ, –sâ: benzerlik ekidir.
Dev-âsâ (dev gibi), humayun-sâ (şâhâne)
–fâm: renk ekidir.
Siyeh-fâm (siyah renkli), gül-fâm (gül renkli)
–kâr, –gâr, –ger: meslek sahibi ve meslek kılıcı isimleri yapar.
Günah-kâr (ziyan-kâr), sitem-gâr (sitem edici)
–âne: sıfat ve zarf yapar.
Dost-âne, peder-âne, âciz-âne
Olumsuzluk ekleri
Yazar: Sorularla Risale, 28-2-2007
-
Osmanlıca’da olumsuzluk ekleri “lâ” “nâ” “bî” ekleridir. Bu ekler kelimenin önüne gelir.
Lâ-yemût, Nâ-mütenâhî, Bî-çâre
-
Bazen iki ek üst üste gelebilir. Bu durumda olumsuzluğun derecesi artırılmış olur.
Bilâ-istisna = hiç istisnasız
Bilâ-tereddüd = hiç tereddüdsüz
-
Olumsuzluk eki olan “bî” ile karıştırılmaması gereken ve ve kısa telaffuz edilen “bi” ön eki ise, “birlikte” anlamındadır.
Bit-tabî, Biz-zat, Bil-fiil, Biz-zarure
|
|
 |
|
 |
|
|
|
|
|
Sorular ve cevaplar kodu
| |